Şehit İbrahim Bilgen

Şehadet Bir Çağrıdır, Nesillere ve Çağlara

Gazze Filosu

gazze-filosuİSRAİL İÇİN KÜÇÜK BİR TRAFALGAR HEZİMETİ

Michael Warschawski

 

Bir eylem girişimi ancak nadiren, bugün bütün dünyada 'Özgürlük Filosu' adıyla bilinen hareket kadar güçlü bir siyasi yankı ve uzun dönemli bir etki yaratabilir. Halbuki daha önce de altı yıldan uzun bir zamandır İsrail'in dayattığı kuşatmayı sembolik olarak kırmaya kalkan Filistin dostları ve binlerce İnsan Hakları savaşçısı vardı. Çeşitli defalar ambargoyu aşıp Gazze'ye ulaşmaya çalışan gemiler oldu, bunu bazen başardılar da. Ama bu defa, uluslararası bir eylemci dayanışma hareketi büyük bir siyasiolaya dönüştü ve Ortadoğu'daki stratejik vaziyeti tamamen değiştirdi.

 

        Aslında ve çoğunlukla olduğu gibi, İsrailli sivil ve askeri yetkililerin ilk bakışta şaşırtıcı ve akıl dışı tepkileri sayesinde, Özgürlük Filosu etkisi kolay kolay geçmeyecek bu denli büyük bir siyasi olaya dönüştü. Bir Türk gemisine uluslararası sularda el koyup dokuz Türk vatandaşını öldürerek, İsrail hükümeti Ortadoğu'daki siyasi ittifakları büyük ölçüde değiştirecek bir yolu açtı.  Bunu istiyorlar mıydı? Pek değil doğrusu. Ve İsrail devleti açısından bu olaydan çıkarılacak birinci ders tam da bu: Siyasetçilerin bölgesel jeopolitik gerçeklikte bir sorumluluğu, tercihi ve bilgisi yok. Sonuçta, İsrail devleti tek ve biricik modus operandi sayan bir sokak çetesi haline geldi.




2008-2009 kışı sırasında Gazze'de yapılan kıyım bu yeni hakikati trajik birbiçimde gün yüzüne çıkarttı. Bu, İsrail daha önce de kendi siyasetini dayatmak için kaba kuvvete ve cinayet işlemeye yönelmiyordu, anlamına gelmiyor. Tek başına, Haziran 1967'deki 'Kalkan' Harekatı sırasında yapılan Cenin katliamı bile İsrail hükümetinin İşgal altındaki Topraklar'daki sömürgeci kontrolünü dayatabilmek için işi hangi boyutlara götürebileceğini gösteriyor. Ama Gazze katliamı işi değiştirdi. İsrail'deki yönetici tayfasına nazaran daha makul bir kadın profili çizen Dışişleri Bakanı Tzipi Livni, 'Gerektiğinde bizim de kafamızın tasının atabileceğini gösterdik,' demişti. Gazze katliamı büyük ölçüde İsrail hükümetinin (şu an bildiğimiz aşırı sağ hükümet değildi o sıra), seçilmesinden hiç hoşlanmadıkları yeni ABD başkanına yolladığı bir mesajdı: 'Bizi çizdiğimiz kırmızı çizginin dışına itmeyi düşünme bile, çünkü biz gerekirse her şeyi bozmaya, gözümüzü karartmaya hazırız.'




İsrail'in mesajı epeyce gürültü kopardı: Haziran 2009'da Başkan Obama'nın ABD'nin uluslararası stratejisinin temel hatlarını çizmek üzere yaptığı Kahire konuşmasının kapanış bölümünü, Batı Şeria'daki inşaatın bir kaç ay dondurulması talebi de buna dahil, İsrailli yöneticiler dikkate almadılar ve demokratlar geri adım attılar, Amerikan başkanı da gülünç duruma düştü. Bazıları Obama'nın geri adım atmayacağını ve stratejik planını hayata geçirmek için ikinci dönemini bekleyeceğini düşünseler de, İsrail hükümetinin ipleri bugüne kadar görülmemiş savaş delilerinin elinde oldukça, önümüzdeki üç yıl zarfında Ortadoğu'da neler olacağını kimsenin öngöremeyeceği de bir gerçek. Benyamin Netanyahu ve Avigor Lieberman'a göre Obama ilk seçimlerde düzeltilecek bir güzergah hatasından başka bir şey değil. Onlara göre, yeni-muhazafakar bir yönetime ve onun İslam karşıtı savaş stratejisine bir geri dönüş olacak.




Ama tam da George W. Bush ve yönetiminin küresel ve bitmeyen savaş stratejisi yüzünden ABD'nin konumu zayıfladığı ve Cumhuriyetçiler başarısız oldukları için bunların yeni Demokratlar aldı. Büyük Ortadoğu'da bir tektonik kayma yaşanıyor, Türk-İsrail krizi de bunun en çarpıcı örneklerinden biri. Gerçekten de Özgürlük Filosu olayı Batı'nın Doğu Akdeniz'deki stratejisinin en önemli unsuru olan Türk-İsrail ittifakını sıkıntıya soktu. 2010'un sonunda Türkiye başbakanı İsrail'in stratejik bir tehdit haline geldiğini söyleyerek İran'la bir yakınlaşma yaratmadı mı? Bütün bunları İsrailli yöneticiler öngöremedikleri gibi şaşırtıcı bir körlükle provoke bile ettiler. Hatta Mavi Marmara katliamından evvel İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı medyanın önünde Türk elçisini alçak tabureye oturtup ona yukarıdan bakmakla övünmüştü. Daha kötüsü Türkiye'yle kriz doruğa çıktığında İsrail Dışişleri Bakanı Ankara'yla olan gerilimin İsraillileri hiç rahatsız etmediğini, her zaman Yunanistan'a dönme imkanları olduğunu açıkladı. Almanya'yla ciddi bir kriz yaşayan Fransız Dışişleri Bakanı'nın 'mühim değil, Fransa-Almanya ittifakı yerine biz de Lüksemburg'la yakınlaşırız!' demesi gibi.




'Kafamızın tasının atması' en uygun deyiş. Öyle görünüyor ki Gazze kıyımından beri kaptan sarhoş oldu ve İsrail gemisini kayaların üstüne sürüyor. Kuşkusuz Siyonist gemi hemen hemen batmayacak ve İsrail devleti, Obama dozunu düşürdüğünü sansa da tüm şiddetiyle devam eden İslam karşıtı küresel savaşta ciddi bir uluslararası destek gören askeri ve ekonomik bir güç olmaya devam edecek. Bununla birlikte İsrail'in artık Hubris hastalığına, kontrolsüz güç kullanımının tetiklediği bu büyüklük hastalığına tutulduğu çok açık.




Sadece Arap rejimlerinin ve Filistin ulusal yönetiminin güçsüzlüğü İsrail'in Batı Şeria'yı sömürgeleştirme ve ağır bir suç olan Gazze Şeridi'ni abluka altına alma politikalarını sürdürebilmesi için bir manevra alanı sağlıyor artık. Özgürlük Filosu'nun önemi ve değeri de buradan geliyor. Bütün dünyaya, uluslararası topluluğun  eveleyip gevelemesinin ve 'barış süreci' hakkındaki boş sözlerinin arkasında aslında sömürgeleşme ve ambargoya yol verdiği gerçeğini hatırlatmak.




Bu anlamda, Gazze'deki ambargoya karşı örgütlenecek bir sonraki uluslararası filo uluslararası seferberliğin doruk yaptığı bir düzeyde olmalı ve bir Fransız gemisinin de orada olması için hiçbir masraftan kaçınılmamalı. Buna paralel olarak BDS'nin (Boykot, Yaptırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar- Boycott, Divestment and Sanctions) uluslararası kampanyasını güçlendirmek şart. Gazze kıyımından sonra BDS yeni bir atılım yaptı ve İsrail devletini savunmaya itmeyi başardı. Lieberman-Netanyahu hükümetinin İsrail'de BDS'ye katılan herkese dava açması bunun kanıtı. İsrail'in bu tedbirleri başta Fransa, Avrupa'da da BDS'ye davalar açılmasıyla devam etti, böylece demokratik olma iddiasındaki bir ülkede bazı temel haklar saldırıya uğramış oldu. Bu yanıyla da Filistin halkıyla dayanışma artık Avrupa'da iyice demokratik özgürlükler mücadelesiyle bir arada anılır hale geliyor.




Aldanmayalım: Özgürlük Filosu'nun derdi Gazze'deki insanların özgürlüğünden ibaret değil. Dün Filistin halkına, bugün Fransa'daki Romanlara karşı kullanılan ve yarın da şiddete, adaletsizliğe ve güçlü olanın hukukuna başkaldıran herkese karşı kullanılacak yeni baskı ve tahakküm araçlarını denemek için İsrail devletini kullanan dünya düzeni karşısında, Özgürlük Filosu, Helsinki'den Johannesburg'a herkesin ve hepimizin özgürlük bayrağını taşıyacak.

Yorum Yok »




Yorum Yaz

*